bugün

entry'ler (127)

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

ikiye bölünmüş hissediyorum her şeyde. Bir yanım sessiz olmak istiyor, çok sessiz. insanların yanında hayatlarından duygularından sessiz bir silüet gibi geçip gitmeyi. Kimseye dokunmamayı. Kimsenin bana dokunmamasını. Hayatın bir anlamının olmadığını düşünüyor. Anlamları bizim yarattığımızı. Bir yanım anlam yaratmak istiyor. Kendime saplanacağım bir şeyler bulmayı. Dokunmayı, hissetmeyi. Ve bu yüzden kaçınılmaz bir şekilde kırılmayı. Kırılacağımı biliyorum. Bunı yaparsam kırılacağımı. Kırıldığım gibi, kırdığım gibi. insanların kırıldıkları gibi. Tamamen bir toza dönüşene kadar kırılmak üzerine yaşanan bir hayat olacağını biliyor.
Bir yandan anlamlar yaratmanın tıpkı bir oyun gibi kurmaca bir şey olacağını düşünüyorum. Anlamlar yaratılmaz içinde kendiliğinden beliriverir gibi. Benim olmuyor. Kavuşamayacağım şeylere saplıyorum kendimi devamlı. Belki kuracağım oyunu daha uzun süre oynamak için. Çözmek için, çabalamak için, daha uzun bir süre oyalanmak için. Hatta belki sahte bi kırılmışlık ve hüznün, mutsuzluğun içinr düşmek için. Tutunmak istediğim şeylere ben erişemiyorum. Beni tutmaya çalışanlar bana dokunamıyor.
Yaşamak isteyip bir gün hayat güzel diyorum. Bir durgunluğun, bir huzurun bir hüznün, hatta bir karmaşanın içinde.
Bir gün ölmeyi diliyorum, hiç yoktan bir neşenin içinde, mutluluğun, yine durgunluğun yine hüznün ve kafamın içinde dahi bir sessizliğin içinde.
Diyorum yaşamak kıymetli. Ne kadar gencim. Bu vücudumun en sağlıklı halleri mi? Gücümün doruklarında mıyım şimdi, isteğim sonsuz mu, baktığım suratım en güzel halinde mi şimdi?
Bir gün unutmayı düşünüyorum. Neleri unuttuğumu. Ne kadar büyük şeyleri. Sevgimi. Aşkımı. Yeri dolmaz şeyleri.
Özlem bile içimde varla yok arası. Bulunduğum noktada kendimi özlerken buluyorum. Kendimi hiç bilmediğimi düşünerek.
Kimim, neyim, nerdeyim, ne için buradayım, ne için varım, var mıyım?
Susmak da konuşmak da anlamsız geliyor. Geri dönütler almayacağım biçimde anlatmak istiyorum birilerine. Duysunlar istiyorum ve hiç duymamış olmalarını. Cevap versinler istiyorum ve hiçbir cevap duymamayı.
Kendim hakkında yıllarca düşündüm. Her şey hakkında yıllarca düşündüm. Kendimi bilmiyorum. Hiçbir şeyi bilmiyorum. Yürüdüğüm onca yoldan hiçbir şey öğrenmeden, bildiğim her şeyi unutmuş halde, öylece, yürüyorum.

insanı duygusuzlaştıran şeyler

Ölümle karşılaşmak. Sonra ona alışmak ve kabullenmek. Yani neyi atlatamayız ki. Yani ne canımızı acıtır da geçmez ki.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Hiçbir yer evim değil amına koyayım. Bu hissiyatın gölgem gibi peşimde dolanmasından sıkıldım.

sözlük yazarlarının itirafları

Öylece yaratıp öylece öldürdüklerinden ben özür diliyorum. Sen peki?

antidepresan kullanmayı bırakmak

Bakın şimdi. Yazıcam, yazma ihtiyacı hissediyorum çünkü yraklara yan basmış durumdayım. Elimden bir şey de gelmediği için, bağıra bağıra ağlamakla da geçiremediğim için odağımı dağıtmaya çalışıyorum. Tabii var olan bi odaktan bahsetmek mümkünse.

5 yılı geçkindir farklı antidepresanlar kullanıyorum. Komple farklı değil ama işte doz değişimi, ilaç değişimi, yeni eklenen ilaçlar, çıkartılanlar vs vs. Bundan 5 ay kadar öncesinde (belki 6?) venegis xr 225 mg, zestat (kaç mg hatırlamıyorum şu an), bi de lamictal (bunu da hatırlamıyorum) kullanıyordum. Zestat ve lamictali doktor kontrolünde azalta azalta bıraktım. Ama sağlam sayılırdım. Venegisi de çok yavaş biçimde azaltmaya başladık ben bırakmak istediğim için. Zaten harika olmadığım için diğerlerinin yoksunluğunu çok bariz şekilde hissetmemiş olabilirim. Ama venegis... Azaltmaya başladığımdan beri toplamda bi 7-8 kilo kadar verdim. Ama şu an her zamanki kilomun 5 kilo altındayım. Ama bariz şekilde iştahım kapandı. 8 kiloya kadar giden bir haftalık sürece maalesef çılgınlar gibi alkol alma da zemin hazırlamış olabilir. Bu yanlış. Bunu yapmayın. Az için ya da. Haftada bir için. Sonra uyku gitti. Sürekli halsizlik ama bir türlü vücudumun geçiş yapamadığı uyku. Hayatımın çoğunda ruhsal olarak bomba gibi olmadığım için bu etkileri uzun uzun yazmayacağım. Ama bariz bir düşüş yaşadım evet. Ama her zaman olan bir şeylere bok atarak bu durumu geçiştirdim. Dedim bundan bundandır. Son bir aydır en düşük dozdayım, 37,5. Şu an artık "lan ben ne yaşıyorum" diyerek araştırdığımda gördüm ki belli bir süredir hissettiklerimin büyük bir kısmı yoksunluk belirtilerindenmiş.
Şöyle bir durum gerçekleşiyordu bir süredir: zaman zaman kafam zaman ve mekandan bağımsızlaşıyor gibi. O vakitler sadece kafa karışıklığı benzeri, flu, tam olarak ne olduğunu algılayamadığım ve kafam uçmuş gibi hissettiren şeylerdi. Dalgınlık gibi, unutkanlık gibi, sarhoşluk gibi, bi böyle değişik bi hissiyat ama tam olarak ifade edemiyorum. Heh bunları yaşarken sadece şey diye düşünüyordum "acaba biri bana gizli gizli uyuşturucu falan mı kullandırıyor".
Neyse yaklaşık 50 saat önce içtim son ilacımı. Dün unutmuştum, bugün de baktım bitmiş dedim artık demek ki bırakma vakti. Ölüyorum anasını satayım. Bu fiziksel belirtilerle beraber dank etti şu süreç içerisinde yaşadıklarım. Şu an götüm götüm halde nöbetçi eczane bulup hemen alıp tekrar mı kullanmaya başlasam paniği var üstümde. Yani oluyor arkadaşlar. Evet bu panik oluyor. Ellerim titriyor, midem bulanıyor, kulaklarım sanki su altındaymışım gibi bi böyle basınçlı gibi. Ve evet o kafaya elektrik vermişler hissi de başladı.. Gözlerimi hareket ettirdikçe yerimden sıçrıyorum. Gözlerimi hareket ettirmesem de başımın içine 10 saniye aralıklarla minik titreşimler veriyorlar gibi. insanın ateşi olduğunda kafasında hissettiği o basınçlı hissiyat gibi. Neyse ben bir saattir falan dura dura yazıyorum. Yazma isteğim geçti. Hissettiklerim geçmedi. Şimdi tansiyonumu ölçüp biraz ölücem galiba daha ne kadat sürecek diye ağladıktan sonra uyumaya çalışacağım. Allah da böyle işin belasını versin. içsen dert içmesen dert.

Edit:arkadaşlar ben bunu yazdıktan sonraki gün gittim nöbetçi eczane aradım başladım geri en düşük doza. inş bir gün psikiyatriden randevu açılırsa doktorla görüşüp öyle bırakacağım. Kafamıza göre iş yapmayalım..

sözlük yazarlarının itirafları

Çığlık atasım var tüm gücümle. Böyle bağırarak ağlayasım. Birileri duysun istiyorum. Ama kimse de duymasın istiyorum.

ulaşılmazlık

Sanırım dağıttım. Hayatımdaki her şey derli toplu görünüyor. Her şey tamam. Her şey halledilmiş. Ama artık kendime ulaşamıyorum. Ne düşünüyorum, ne hissediyorum, ne yapıyorum, ne için yaşıyorum bilmiyorum. Toprağın üstündeyim, bastığım yerden çim ve toprak kokusu geliyor. Vücudumun bulunduğu yerde olabilmeyi özlüyorum.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Babamın ne kadar güzel yemek yaptığını göremediğin için çok üzgünüm. Pilavda bu kadar ustalaşmasını göremediğin için. Seni her gün daha çok özlüyorum. Ağlamaklıyım boğazım düğüm düğüm.

ilk maaşla alınan ilk şey

iki kedim var.
Evet anlatmaya tam da buradan başlamak istedim. Çünkü kafamın içinde hala sözlük yazarıyım ve bazen de entrylerden bazılarını buraya giriyorum işte.
Neyse ne diyordum, iki kedim var öz be öz evlatlarım yani. Fakat günlük olarak etrafa saçtıkları tüyleri de toplasak nerden baksanız bi beş kedi sahibiyim. Muhteremleri sahiplendiğim zamandan beridir hasıl olan aksırık tıksırık ne bileyim envai çeşit alerji belirtileri vücudumdan eksik olmadı. Bir ay öncesine kadarki süpürgemin emiş gücünü sizlere tarif etmek için süpürgeyi çalıştırmadan önceki hazırlığımı anlatmalıyım. Öncelikle koltuklar ve yatak örtülerinin üzerindeki tozlar tüyler o eski sarı süpürgelerle süpürülür. Sonra koltuk ve yatak örtüleri balkondan aşağı fiyuv fiyuv silkilir. Halı yıkarken kullandığımız o plastik fırçalarla halı fırçalanır. Sonra gırgırla (evet maalesef) halının üstü gırgırlanır. Çıkan tüyler çöpe atıldıktan sonra da oda süpürülür fakat nefes almaya devam edebilmek için günlük burun spreyinizi sıkmanız büyük önem taşır. Son iki yılım böyle geçti ve hayatımın en sitem ve küfür dolu dakikaları da süpürgeyi çalıştırmam esnasında gerçekleşiyordu.
Zart indirimi zurt indirimi derken şu an korkunç döviz artışları gerçekleşti ve ilk maaşımla almak istediğim süpürgeler maalesef muhtemel maaşımın üç katına çıktı. Dysondan philips marathona ve onun da alt versiyonlarına bakmaya inen yolculuğumu arnica teslanın diğerlerinden üç kat daha pahalı olan modelini almamla sona erdi. Evet üç kat pahalı modeli diye özellikle belirtiyorum çünkü aldıktan sonra "lan bi bakayım internette ne kadarmış" dedikten sonra iki bin lira falan daha ucuz olan modelleri görünce koşarak banyodaki jilete uzanmak üzereydim. Neyse biraz araştırdım ve benimki iki bin liralık daha iyiymiş, hıhım evet öyleymiş. Neyse işte ilk maaşımla aldığım ilk şey de bu süpürge. Kendisiyle çok mutluyum işten geldikten sonra üç saat kadar süpürge yapıyorum ve her gün üç kilo kadar toz ve tüy çıkıyor. Çıkanları herkese gösterip beş kat daha mutlu olduktan sonra da "lan oh be her yer tertemiz" hissiyatıyla evimiz hariç her şeyin boktan olduğu günlük hayatsız hayatıma devam ediyorum. Mis.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Bir yıl oldu.

kabus

Annem öleli bir yıl olmak üzere. Hâlâ her 2-3 gecede bir farklı şekillerde ölmesini izliyorum tekrar tekrar. Annem tek bir kere öldü, ama her gün her gece tekrar yaşadığına inanıyorum ve tekrar öldüğünü görüyorum. Bir ölüm için çok fazla kere ölmüş gibiyim.

yeni yıl

Evet, başlıyorum.

geçen yıl bu saatlerde kardeşimle balkonda oturup saatlerce konuşmuş sigara ve kahve içiyorduk. annem içeride yatıyordu, hastaydı ama içerideydi, yatıyordu.. şimdi ise yok. 11 ay geçti ölümünün üstünden. Gerçekliğin gözümde sarsılmasının üstünden 11 ay, kardeşimle bu ihtimalden bahsedip ama buna inanmayışımızın üstünden ise tamı tamına 12 ay geçti. 365 gün 2-3 saat kadar.
Babam yoktu. Evde üç kedi yoktu. Şimdi onlar var, iyiler, bu kez onlar yatıyor içeride. Hayat bir alıp üç verdi der miyim, yine de bilemiyorum.
Benden çok fazla şey aldığı kesin. Hayatımın en kötü yılını geride bıraktığım kesin. Hala benden alabileceği çok fazla şey olmasına rağmen, artık bunların beni şaşırtmayacağı kesin.
Artık hiçbir şeyin sonsuza kadar gitmeyeceğini biliyorum. Tek tekerleği olmayan bir arabanın, ilerlese bile en nihayetinde bir gün duracağını biliyorum.
Aslında bu yazıyı buraya bir daha uğradığım zamanki bana yazdım. Artık bir kalem kağıt kullanmaktan daha kolay bir ekrana dokunarak ortaya bir şeyler koymak. Belki artık ortaya bir şeyler koymaya başlayacağım burada olmadığım zamanlarda. Ölüm var, ben yok olana kadar bir şeyler oluşturmaya başlayacağım.

Her günkü gibi önümüz tam bir meçhulken umut denen şeyden bahsetmek yersiz sanırım. Yine de zamanında ağızdan ağza dolanmış bir efsane gibi bunu geveleyip duracağımıza eminim zaman zaman.
Şimdi geçmiş mi daha karanlık yoksa geleceğim mi bilemiyorum. Çok ileriki yaşlarıma kadar sürdüreceğim bir işe başlayacağım yakın zamanda. Şimdi nereye sürükleneceğini bilmeden, nasıl yapacağını bilmeden bir tabure üstünde oturup sigaranı içiyorsun. Belki bunu bir daha okuduğun zaman elinden çıkan sigaraların daha düzgün sarılmış olacak. Kafeinsiz kahvenin fiyatını pahalı bularak bir daha almayacaksın belki, bu son paketin olacak. Belki aylar sonra bu saatlerde çarpıntılarını göze alarak kahve makinesinin başında dikiliyor olacaksın. Bambaşka bir yerde. Nasıl bir durumda olacağını hiç hayal edemiyorum. Beklenmedik şekilde hayatında yapıcı bir şeyler olmaya başlayacak geçen bu yıllardan sonra. Belki yine aldığın nefes ciğerine yetmiyormuş gibi hissedeceksin, belki ışıklardan çok uzak bir evde gökyüzündeki yıldızlara hayretle bakıyor olacaksın. Bu üşengeçlikle gözlüklerinin numarası hala aynı, camları günlerdir silinmemiş olacak yine. Belki hayata baktığında diğerlerinin yarısı kadar göreceksin her şeyi; değiştirmek senin elinde olsa bile. Belki de daha flu, daha karanlık görmeyi tercih edeceksin. Ama değiştirmek de yine senin elindeydi bir noktaya kadar. Olsun, nasıl olursa artık.
Yıllar önce ilaçlarına başlarken olmasını umduğun şeyleri; şimdi belki de ilaçlardan dolayı olmamasıyla suçluyorsun. Neyse boşver, belki buna da bir el atarsın. Belki bi gün onları yine bırakıp, umudunun tedavide olduğuna inanırsın. Birbirinin tersi her iki durumda da boku bir diğerine atacağını biliyorum. Bunu hep yaptın. Belki bir gün sebepler arayıp durmayı bırakırsın. inanmanın ya da inkârın sana bir yarar sağlamadığı bu süreçlerle oyalanıp durmayı bırakırsın belki. Belki bir gün annenle tekrar kavuşacağına dair bir umudun olur içinde. Belki bir gün tüm seslerin susmasının da huzurlu olduğna inanırsın. Bir gün çürüyen bir cesedin içindeki böcekleri düşünmeyi bırakırsın umarım. Ve belki bir gün bir mezarın başında olmak bile özlemini biraz olsun dindirmeyi başarır. Umarım yeniden bir mezar başında nefessiz kalmazsın.
Alkol ucuzlar, hükümet değişir, kedilerin hep mutlu yaşar umarım. Hayatla ve ölümle, insanların tümüyle, böceklerin bacakları ve kafandaki tanrı figürüyle barışırsın umarım. Bir şeyleri sadece ummaktan ve öylece zamanın geçmesini istemekten vazgeçersin umarım.
Hep anneni daha sık aramanı söylerdi sesler.
Tüm mesajlara kafanda cevap verir, aylar sonra gelen aramalara ölmüştüm yeniden dirilmişim gibi bahaneler sunardın. Hala yapıyorsun. Yapma. Umarım bir gün hepsine cevap verme gücü bulmuş olursun.
Babana bunu yapma. Onu ara. Bir gün bir telefonda kalan tüm kırıntılarını tek tek toplayarak acını dindirmeye çalışmak istemiyorsan eğer, hemen yap. Kardeşini de ara. Annen 48 yaşında öldü, bu hepimiz için genç bir ölüm, dövünürsün sonra. Kestaneyi de öp benim için. Geçmiş ve gelecek için.

yeni yıl

Sözlüğün tipi değişmiş, böyle yeniliklere her zaman şüpheci yaklaşmaya başladım. Yok aslında her şeye şüpheci yaklaşmaya başladım. Şimdi uzun yazı yazacağım, silinirse falan ağlarım. O yüzden, deneme.

sürat kargo

Senin amına koyayım şehrin-ta-dışına-şube-koyup-gelen-kargoyu-başka-şubeye-yönlendirmeyen ama eve de getirmeyen kargo firması gibi.

gözaltı morluğu

Kuzenlerimin gözaltlarında hep böyle mavi-yeşil ince damarlar, bazen kahverengimsi bazen de morumsu görünen karartılar vardı. Benimkiler de dümdüz ten rengiydi işte, yüz saat uyumasam yüzümden bi sikim belli olmazdı. Onlara çok özenirdim. Böyle hem hüzünlü hem çekici görünürlerdi (gülmeyin, ben de böyle bir ergenlik geçirdim ne yapayım, çoluk çocuğunuzda çıkar bak, god bless). Neyse şimdi aynaya bakıyorum da artık gözaltlarımda morluklar. Onlar dram filmlerinin başrol oyuncuları gibi görünürlerdi, e porselen gibi bembeyaz pürüzsüz suratları vardı; ben de şimdi yani bakıyorum da aynaya, tam olarak dinlenilerek dövülmüş gibi görünüyorum.

lamictal

Bir süredir pinral kullanıyordum. Eczacım elinde olmadığı için tek yumurta ikizi olan bu ilacı verdi dün. Kodumun ilacını açabilmek için beş dakika uğraştım, tırnağım ayrılıyordu. Sinirden elim ayağım titreye titreye prospektüsüne baktım bunu nasıl açacağımız yazıyor mu diye. Hakikaten yazıyormuş. Neden böyle bir paketlemeyi tercih ettiler anlayamıyorum.
Küççük motor kaslarınızı geliştiren bir adet katlanılabilir tatlı ilaç.

sözlük yazarlarının itirafları

Babam 4 buçuk yıldır cezaevinde. 2013 yılından önce dershanede öğretmenlik yaptığı için. Şimdiye kadar ağzından tek kelime küfür çıktığını bile duyan olmamıştır. Dünyanın en sabırlı insanıydı. Hayvanlara, insanlara çevresindeki herkese ve her şeye merhamet ve şefkat dolu biriydi. Beraber geçirdikleri yıllarda anneme tek bir kere sesini bile yükseltmedi. Kimseye küsmez, içinde zerre kin beslemezdi. Babamı "terörist" diye içeriye aldıklarında annem kanserdi. Beyninde üçüncü evre bir tümör vardı. Ki bu tümör yaşam yüzdesinin çok düşük olduğu ve kişinin günlük hayatını çok sınırlayan bir tümör türüydü. Babam içeride annem için kaygılanmaktan yüksek tansiyon hastası oldu. Ben başka bir şehirde okuyordum. Annem benim okulum bitene kadar daha lisede olan kardeşimle beraber, beş kanallı bir televizyonla bir odada 3 yıl boyunca yapayalnızdı. Yıllarca mutfağa yürüyene kadar soluk soluğa kaldığı bir vücutla desteksiz şekilde yaşadı. Babamı 1,5 yıl boyunca mahkemeleri sadece erteleyerek içeride tuttular. Çıktığı sondan bir önceki mahkemede hakim delil yetersizliğinde babamı bırakmak istedi, savcı itiraz etti mahkeme tekrar ertelendi. Hakim değiştirildi ve bir sonraki mahkemede tutukluluk kararı verildi. Babam defalarca kez annemin yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyerek annemin ameliyat dosyalarıyla, mr sonuçlarıyla karar itiraz etti. Her defasında reddedildi. Annem beynindeki tümör dışında bu süreçte meme kanserine yakalandı. Göğsü tamamen alındı, aylarca aylarca kemoterapi ve ışın gördü. Allahtan tedavilere başlandığı zaman ben eve döndüm. O kadar ağırdı, o kadar zorlandı ki. ilaçların hiçbir şekilde kesemediği o mide bulantılarında öyle çaresiz hissettim ki. Elimden gün saymaktan başka bir şey gelmedi. Anne çok az kaldı bak sadece şu kadar şu kadar daha dayan bir daha olmayacak, bitecek bunları hepsi, geçecek. Yüzlerce kez aynı cümleleri kurmaktan başka elimden hiçbir şey gelmedi. Tedavi aylar sonra bittikten sonra yine aylarca etkilerinin de vücudundan geçmesini bekledik. Artık tam toparlanmaya başlayacaktı. Yine olmadı. Bu kez beynindeki tümör üçüncü kere nüks etti. Babama telefonda acil ameliyat gerektiği haberini verdiğimde babamın üç ayı kalmıştı cezasının bitmesine. Baba dedim üç ay erken bırakmazlar mı? Sadece cenaze durumu olursa ona katılabiliyormuş.... ha bu arada ona da katılamadı * virüs nedeniyle izin veremiyorlarmış. Yıllarca hiçbir şeyi değil ama sadece annemle babamın kavuşmasını istedim, bunu bekledim. Annem babama kavuşamadan öldü. Son ameliyatına yine babamdan uzaktayken girdi. Ameliyat kritik olduğu için ve ameliyattan çıkamama durumu olduğu için ameliyat sonrasında babama haber vermek istemiştik, rahatlasın diye. Cezaevini aradım, sadece haberini bile iletemeyeceklerini söylediler. Annemle babam kavuşamadılar. Afla dışarı saldıkları yüzlerce caniyi, tecavüzcüyü, pedofili sapığı düşündükçe; defalarca kez şikayet edildikleri halde hiçbir işlem yapılmayan daha sonrasında isimlerini işledikleri cinayetlerle duyduğumuz o kişileri düşündükçe aklıma sadece bu geliyor. Annemle babam kavuşamadı. Babam kimseye sesini bile yükseltmeyen bir insandı ama onu terörist diye içeride tuttular yıllarca. Yıllarca gerçekten ihtiyacımız olduğu halde babamdan uzakta kaldık. Ama bu canileri öylece akladılar birer birer. Bunları unutamıyorum. Şimdiye kadar ne o şiş gözlü orospu çocuğuna, ne de durmadan salağa yatan o diğerlerine gram sempati beslemedim. Kendimi bildim bileli sadece bi şovmendi gözümde hepsi. Ama ben yara aldım. Çok yara aldım. Ailem çok yara aldı. Annem yok, babam yarım, kardeşim ve ben bitmişiz. Biz gerçekten bitmişiz, bizi ne toplar bilmiyorum. Şimdiye kadar babamın masumiyetinden zerre şüphe duymadım ama bu şartlar altında kendi geleceğimden şüphe duyduğum için bu sadece çok yakınlarıma anlattığım bir durumdu. Artık bir damga yerken kendilerinden olmadıkça ne tarafta olduğumuzu önemsemedikleri için geleceğimden endişe duydum işte. Sanki sadece yaşadıklarımı dile getirmemi bile tehdit olarak algılarlarmış gibi. Şimdi düşünüyorum da gerçekten dipteyim. Dışarıda insanların hayatlarını alanlar kol geziyor. Ama onlar rahatlar, buna karşılık ise onlara dokunmadılar ama bizim de hayatlarımızı aldılar. Benim artık bir şeylerin düzeleceğine umudum kalmadı. Yaşamıyorum.

rutubet

Sonunda banyonun duvarları ufak ufak dökülüyor anne. Hiç ellemiyorum, ev sahibine de söylemedim asla. Kalsın öyle, dökülsün her yer. Nasılsa yıkılıp dökülmüş her şeyi gerimizde bırakıyoruz bir gün değil mi?
Zaten çok içerlemiştim gidişinden sonra her şeyin sapasağlam, her şeyin normal devam etmesine. Bakıyordum balkondan, sokakları sular basmamış, evler yıkılmamış, insanlar normal adımlarla yürüyüp geçiyorlardı. Evimizden ateşler yükselmiyordu, kimse nasıl bir boşluk oluşmuş bu evde diye şaşırmıyordu, kimse bilmiyordu. Herkes gelip geçiyordu işte öylece.
Bu iyi oldu anne. Yıkılsın bu duvarlar, hepsi yıkılsın. Zaten bir enkazın altında kalmışım gibi göğsümde tonlarca ağırlık var.

nasılsın

Allahla teke tek kavgaya çıkmış gibi hissediyorum.

amok koşucusu

"Siz biliyor musunuz ki, siz, yabancı insan, burada bir şezlongda rahat rahat oturan, dünyayı gezen bir yolcu olarak, siz hiç bir bedenin iki büklüm olduğunu gördünüz mü, morarmış tırnakların boşluğu kavrayışını, gırtlaktan çıkan hırıltıları, her bir organın kendini savunuşunu, her bir parmağın korkunç olana karşı direnişini ve gözlerin kelimelerle anlatılamayacak bir dehşet içinde açılışını?" ...... "Ben sadece bir şeyi anlamıyorum, nasıl.. nasıl bir insan bunu yapabiliyor, o anlarda onunla birlikte ölmeden durabiliyor... nasıl oluyor da ertesi sabah bir uykudan uyanabiliyor ve dişlerini fırçalayabiliyor ve bir kravat takabiliyor.. o nefes, uğruna çabaladığım, mücadele ettiğim, ruhumun bütün güçleriyle tutmak istediğim o ilk insan.. elimden kayıp giderken... bilmediğim bir yere doğru, dakika dakika, giderek daha büyük bir hızla kayıp giderken ve hummaya tutulmuş beynimde o, o biricik insanı nasıl sımsıkı tutabileceğime dair hiçbir bilgi yokken... benim hissettiklerimi yaşadıktan sonra, nasıl oluyor da yaşamaya devam edebiliyor..."